AMASRA'DA TERMİK SANTRAL KURULURSA…
Anadolu'nun dört bir yanında halkın gösterdiği tepkiler, enerji sektöründeki yatırımların sağlıklı bir planlamaya dayanmadığının önemli bir göstergesi.
Karadeniz, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki tüm akarsulara kelepçe takacak nehir tipi hidroelektrik santraller (HES) ile Biga, Yalova, Gerze, Kdz. Ereğli, Çatalağzı, Filyos, Gerze ve Amasra gibi yerleşim birimlerinde kurulmak istenen termik santraller insanları haklı olarak isyan ettiriyor. Hükümet ve yatırımcıların işbirliğiyle başlatılan bu tür süreçlerde, yöre halkıyla çatışmalarının temelinde, hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporlarının yetersizliği önemli rol oynuyor.
İzlenen yanlış enerji politikalarının bir sonucu olarak, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nca Batı Karadeniz'in Ereğli'den Amasra'ya kadar olan sahil şeridinde 14 termik santrale lisans verildi. “Batı Karadeniz Enerji Üssü” adı verilen proje ile bu alanda Ereğli Köseağzı ve Kireçlik'te üç üniteli toplam 1475 MW gücünde iki, Amasra'da Gömü ve Tarlaağzı'nda dört üniteli toplam 2640 MW gücünde iki santral projesi hazırlandı. Amasra'daki santrallerin ÇED süreci halkın yoğun tepkisine karşın devam ederken, Ereğli'deki santrallerin ÇED süreci, belgeler süresi içinde teslim edilmediği gerekçesiyle şimdilik sonlandırıldı.
Geçmişi çok eskilere uzanan bir turizm beldesi Amasra. Bugün ciddi bir turizm, balıkçılık ve tarım gelirine sahip. Ankara'ya olan yakınlığı nedeniyle özellikle hafta sonlarında kent dışından gelen pek çok konuğu ağırlayan belde, buradan elde edilen gelirlerle ekonomisini ayakta tutmaya çalışıyor. Öte yandan Zonguldak taşkömürü havzasının bir uzantısı olarak Amasra'nın toprakları altında, havzanın diğer bölgelerine göre ısıl değeri daha düşük bir taşkömürü rezervi bulunmakta.
Zonguldak Kömür Havzası'nın özelleştirme girişimlerine paralel olarak 172 milyon ton görünür kömür rezervine sahip Amasra B sahası 2005 yılında yapılan rödovans sözleşmesiyle bir şirkete verildi. 20 yılda 56 milyon kömür çıkarmayı taahhüt eden bu şirket, aradan geçen 10 yıllık süre içinde bir ton kömür bile çıkarmadı. Çıkaracağı kömürü inşa edeceği 2640 MW gücündeki termik santralde yakacağını 2009 yılında açıklayan şirket, çıkaracağı kömürün kalorisinin ve miktarının santralde yakmaya uygun ve yeterli olmaması, proje kapsamında büyük bir liman yapmaya çalışması gibi nedenlerle halkın gözünde kömür ocaklarını termik santral kurmak için bir paravan olarak kullandığı düşüncesini uyandırdı. Zaten eldeki bulgular şirketin termik santraller için gerekli kömürü Rusya veya Ukrayna'dan getireceğini, yani ithal edeceğini gösteriyor. Bu durumda kömür tümüyle yurt dışından getirilecek, yatırım yabancı ortağa devredilecek, finansman bu şirketlerden veya bankalardan sağlanacak, hatta Çinlilerle çalışırlarsa işçilik de yabancı olacak. Yani, enerjide dışa bağımlılığa son vereceği iddia edilen bu proje dışa bağımlılığı daha da artıracak.
Tüm bu bilgilere rağmen; Amasra'da termik santral yapma girişimleri tamamen hukuksuz bir şekilde sürüyor. Oysa Zonguldak-Bartın-Karabük Planlama Bölgesi içinde planlanan termik santrallerin başta Çevre Düzeni Planı olmak üzere hiçbir planda yeri olmadığı gibi, mevcut olan bütün planlarda da “Buraya termik santral yapılamaz” deniliyor. Bilimsel çalışmalar termik santralin yörenin sadece ekolojisine değil ekonomisine de zarar vereceğini gösteriyor. Yani sadece insan sağlığı ve yörenin muhteşem doğası zarar görmeyecek, Amasra'nın turizmi de sona erecek.
Santrallerin ÇED süreçleri de, ülkemizde bu süreçlerin nasıl işlediği yönünden son derece öğretici. İlgili holding, 2009 ve 2010'da dört defa ÇED süreci iptal edilen yere (Tarlaağzı-Gömü köyleri) 2013 yılının Ocak ayında şirket adını ve termik santrallerin adlarını değiştirerek tekrar ÇED başvurusunda bulundu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bürokratları, önceki başvurular daha önce reddedilmiş olmasına karşın yeni başvuruyu sanki farklı bir başvuruymuş gibi hukuksuz bir şekilde kabul ederek yeni bir süreç başlattı. 19 Şubat 2013 tarihinde yapılmaya çalışılan "ÇED Halkın Katılımı" toplantısı tıpkı daha öncekiler gibi yöre halkının tepkisi nedeniyle yapılamadı. Buna rağmen iki gün sonra Ankara'da yapılan "ÇED Kapsam ve Format Belirleme Toplantısı"nda 2010 yılında kapsamı belirlenmeyen ve format verilmeyen yatırıma, bu kez format verilip kapsam belirlenerek ÇED sürecinin devamı sağlandı. Bunda kararı veren bürokratlar üzerinde oluşturulan yoğun siyasi baskıların etkili olduğu biliniyor.
*Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi