İstanbul’un en meşgul hali
Samed Karagöz
Bundan yaklaşık 100 yıl önce dünya büyük bir savaşa girişti. Bu savaş neticesinde imparatorluklar sona erdi, bölündü, yeni devletler kuruldu, imparatorluk bakiyelerinde farklı devletler kuruldu. Bu savaşın ve suni sınırların olumsuz etkileri hâlâ devam ediyor. 1917 yılında Rusya’da yaşanan Sovyetler devriminin neticesinde iç savaşa varan çatışmalar yaşandı. Kızıllar ve beyazlar olarak ikiye ayrılan Rusların beyazları ülkede daha fazla barınamayacaklarını anlayınca Rusya’yı terk etmek zorunda kaldılar. Birçoğunun ilk durağı İstanbul oldu. Ortodoks bir Rus için İstanbul zaten hayalleri süsleyen şehirdir. Ama İstanbul’da da durum pek parlak değildi. 1918’den başlayarak 1923’e kadar İstanbul İtilaf Devletleri tarafından işgal edildi. Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı Osmanlı payitahtında durumlar hayli karışıktır. İtilaf devletlerine büyük bir sempatiyle yaklaşan azınlıklar artık şehrin tamamen hakimi pozisyonuna geldiler. 1917 Rus Devrimi’nden kaçan Beyaz Ruslar ise bu karışık ortamdaki İstanbul’a farklı bir renk getirmişlerdi. Onlar işgalci değil sığınmacıydı. Ne işgal dönemi İstanbul’unun ne de Beyaz Rusların İstanbul’a olan etkilerinin tam olarak işlendiğini, aktarıldığını düşünüyorum. Bugün 30 yaşın altındaki bu yaşananlardan bîhaberler bile demek mümkün. Hele ki Beyaz Ruslar’ın etkisinden. Geçmişi yani gelen herkese kapılarımızı hep açtığımız gençler tarafından pek bilinmediği için bugün ülkemizdeki “misafirler”e de bazı gençler tarafından pek hoş bakılmıyor. Rus gençlerin de geçmişlerini pek bilmediklerini geçtiğimiz günlerde fark ettim. Malumunuz Rusya-Ukrayna savaşından sonra ülkemize çok sayıda Rus geldi yerleşti. Geçtiğimiz günlerde bu yılın en çok beklediğim sergilerinden biri olan İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde yer alan küratörlüğünü Daniel-Joseph MacArthur ve Gizem Togo’nun yaptığı İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat: Meşgul Şehir 1918-1923 başlıklı sergiyi gezerken İstanbul’a yerleşmiş Ruslara denk geldim. Sergide Beyaz Ruslar’a ayrılmış bölümü gezerlerken geçmişlerine ne denli yabancı olduklarını fark ettim. Bu hoş tesadüfün benim açımdan son derece zihin açıcı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yaklaşık 100 yıl önce yaşananlara benzer bir durumdaki kişiler geçmişte yaşananları kendilerine örnek almaya çabalamaları dünyanın geçen bu süre zarfında çok da değişmediğini, birçok şeyin nüvesinin aynen korunduğunu göstermesi açısından önemliydi.
Serginin merkezinde yer alan 1918 Kasım’ında basılmış işgal haritası son derece dikkat çekici. Britanya, Fransa, İtalya işgali nerelerdeydi kim hangi bölgeyi kontrol ediyordu görmek mümkün. Serginin üst başlığından da anlaşıldığı üzere gündelik hayat da sergide önemli bir yer kaplıyor. Geçmişi hatırlamak ve ibret almak isteyen herkese 26 Aralık 2023’e kadar devam edecek bu sergiyi tavsiye ediyorum.
Banksy’nin Gemisi
Kimliği bilinmeyen ve eserleri milyonlarca dolara satılabilen İngiliz sokak sanatçısı ve aktivist Banksy’nin fonladığı Louise Michel adlı bir kurtarma gemisi var. Son sosyal medya gönderilerinde şunu söylüyorlar: “Louise Michel, denizde tehlikede olan insanlara yardım etmek ve hareket halindeki insanlara destek olmak için dönüştürülmüş bir kurtarma gemisidir. Avrupa hükümetlerinin, insanları kendi siyasi gündemleri için boğulmalarına izin veren zalim politikalarını kabul etmiyoruz. Amaç denizde herhangi bir can kaybını önlemekse, her zaman iş birliği yaptık ve yapacağız. Ama tehlikede olan insanların denizde yalnız bırakılmasını kabul edemeyiz ve etmeyeceğiz. Deniz Kurtarma bir suç değildir.” Bu açıklamayı yapma nedenleri ise İtalyan hükümetinin Louise Michel’e çok fazla mülteciyi kurtarması nedeniyle verdiği limandan çıkmama cezası. Bir sanatçının öncülüğünde ortaya çıkan bu hareketin çok önemli olduğunu ve diğer sanatçıların da bu tarz eylemlerle içinde bulunduğumuz kaotik durumlara sadece teorik değil eylemsel katkılarda da bulunması gerektiğini düşünüyorum.