Cum’a Sohbeti (5/11)
![Cum’a Sohbeti (5/11)](https://oncevatancomtr.teimg.com/oncevatan-com-tr/images/haberler/no_headline.jpg)
KEBÂİR’DEN, HIRSIZLIK VE İÇKİ İÇMEK!...
Emîrü’l- Mü’minîn, Hazreti Ali Kerreme’llâhu Vechehû, Sirkati( hırsızlığı) ve Şirbü’l- Hamr (müskiratı- içki içmeyi) de büyük günahların arasında saymıştır..
Sirkat, ( hırsızlık), nisab miktarı kadar, başkasına aid bir, nakid,döviz, altın, gümüş ve herhangi bir meta’ ı, kilit altında, korunaklı bir mekân’dan gizlice aylmaktır. Çalınan mal’da nisab miktar ölçüsü, Hanafî İmamlarına göre, on dirhem,Şâfi’î İmamlarına göre Dinar’ın dörtte biri, İmam-ı Mâlik’e göre ise, üç dirhem’dir.
“ Hırsızlık eden erkek ve kadın’ın, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” “ Kim (bu) haksız davranışından sonra tevbe eder ve durumunu düzeltirse şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Allah çok baüğışlayıcı ve esirgeyicidir.” ( Mâide / 5 /38,39)
( İslâm’ın hırsızlık suçuna karşı koyduğu ceza üzerinde öteden beri söz edilmiş bunun hâşâ! Bunun ağır ve ilkel olduğundan bahsedilmiştir. Ancak başka sistemlerin hırsızlığa karşı uyguladıkları cezaların hiçbir fayda vermediği cezaevlerinde hırsızlık san’atının inceliklerini öğrenen hırsızların aynı işe devam ettikleri görülmektedir. Eğer bu suç kesin olarak önlenmek isteniyorsa iki yoldan gidilecektir. Eğitim ve ceza. İslâm insanları ıslah için eğitim metodlarının en mükemmelini getirmiştir. Buna rağmen hırsız eden kimse ya açlık zaruretiyle bunu yapmıştır, yahut da böyle bir zaruret yoktur. Birinci halde el kesme cezası mevzu’u bahs değildir. İkinci halde de durum mahkemeye intikal etmeden hırsızın tevbe ederek malı iade etmesi ba’zı içtihadlara göre, malsahibinin afv’etmesi, ceza hükmünden önce hırsızın, çaldığı mala meşru’ yoldan malik olması( çaldığı malın bedelini ödeyerek malik olması), gibi sebeblerle, ceza ( had,) düşmektedir. Buna göre mezkûr cezanın uygulanması hayli nadir olarak, fakat hırsızların ensase-sinde bekleyen bir kılıç gibi suçu engelleyecektir. Zâten, İslâm Hukukunda öngörülen cezalar insanlara acı çektirmek için değil, kesin önleyici tedbirlerdir. Hırsızlık suçundan elinin kesileceğini bilen bir kimse hiç hırsızlık yapar mı?!..
Zinâ, iftira ve buhtan ve diğer ceza ve “ had, tatbîki gereken, hususlarda en mü’essir ve güzel tedbir, eğitim, ihda ve irşad ile insanların, bu suçlara asla yaklaşmamalarıdır.1970’li yılların ortalarındayız.Anadolu Selçuklu Devleti’mizin Başkenti Konya’dayız. O devirde Konya’mızın Müftüsü, Merhum, Hacı Tahir Büyükkörükcü Hoca’mızdı. Cum’a günüydü, Selçuklu’dan kadim Şehir, daracık sokaklarda, sıra sıra, Kuyumcu dükkanları, Kapı Camiiu’ne doğru ilerliyoruz. Kapı Camii yakınlarında bir kuyumcu dükkanı,Mücevharatı, altın bilezik, yüzükleri vitrinlerine teşhir etmiş, kapısı açık, kendisinin içeride olmadığını anlatmak için, açık kapısına bir tabure koymuş,Merhum, Tahir Hoca’mız, “ Bak a, Mustafa Kardeşim, Bizim Konya’mız böylesi bir yerdir, Kuyumcu dükkanı kapatmadan, herhangi bir gasb, hırsızlık endişesi duymadan, Cum’a Namazına gitmiş, bir taraftan, Cum’a ezanı( iç ezan) okunduktan i’tibaren Cum’a namazı bitinceye kadar, alış verişin haram olduğunu, kazancınığn helal olduğunu, malının mülkü’nün Allah’a emanet olduğunu en iyi koruyanın, “ Hafız,” İsminin teçellisiyle Allah olduğunu göstermek için böyle davranmıştır,” demişti.Nereiden nereye! 1980’li yıllar, Gazete ve Televizyon kanallarında yine Konya’mızla alakalı bir habar, “ konya Emniyet Müdürlüğü’nün 150 metre uzağında bir Banka’nın Merkez Şubesi’nin ana kasası, Cumartesi günü güpegündüz, bina’nın bodrrum katından Vinçle kaldırılarak kamyona yükletilip çalındı...
Ferd ve toplumlar üzerindeki mefsedeti yukarıda zikredilen, büyük günahlar kadar olan her cürm büyük günahtır; Gasb ve yol kesme’nin mefsedeti hırsızlığıın mefsdetinden daha ağırdır. Bu hususta,yalan yere yemin,bir İslâm Ülkesinde Ramazan ayında gündüz herkesin gördüğü yerlerde yemek-içmek,akraba ve dost ziyeretlerini kesmek, Namazların vakitlerine özürsüz olarak riayet etmemek, vakit girmeden kılmak, vaktin sonlarında kılmak, rüşvet almak- vermek, zekatı vermemek, gücü yettiği halde emr-i bi’l- ma’ rufu, Nehy-i ani’l- münkeri terk etmek,Kur’ân-ı Okumasını öğrendikten sonra unutmak, zararlı bile olsa hayvanları ateşe atmak, sebebsiz yere eşlerin biribirinden uzaklaşması, Allah’ın rahmetinden ümid kesmek ya da tam emin olmak, Hamele-i Kur’ân’a ve ehl-i İlim olanlara ihanet etmek gibi günahlar da Kebâir’den sayılmıştır.
Bier kişi ısrarla küçük günahları içtinap etmeye devam ederse, onlar artık, küçük günah olarak kalmaz, bireir kebîre phaline gelirler. Resûlu’llâh Efendimiz” İsti’ğfar ile büyük günahlar, büyük, ısrar ile küçük günahlar küçük olarak kalmazlar.” Buyurmuştur.
Fukaha, büyük günahlarla küçük günahlar arasında bir farka şöyle işaret etmişlerdir; Büyük günahlardan birisini irtikâp etmiş birisinin şahid’liğe kabul edilmez, ama, küçük günahların mürtekibinin şehadeti makbuldür.
Hadis İmamları da şu farka işaret etmişlerdir: Küçük günahların üstü, küçük güzelliklerle, (Hasenât) ile örtülür, büyük günahlar için Tevbe-i Nasûh ile tevbe ve isti’ğfar gerekir. Nitekim, Sevgili Peygamber’imiz: “ Beş vakit namaz, Cum’a’dan diğer Cum’a’ya, ve Ramazan ayı, Kebâir’den ( büyük günahlardan içtinap edildiğinde, aralarında irtikâb edilen küçük günahları örter,” buyurmuştur.