Türk-Yunan ilişkileri: Dostluk döneminin perde arkasında ne var ?
Şöyle ki geçmiş zamanlar da Türkiye, diplomasi dil ve işleyiş açısından sert olduğuna dair birçok Batı ülkeleri tarafından eleştirilmişti. Hatta birçok yabancı kuruluşların analiz bültenlerinde Türkiye’nin sert tavrı ve kendini ‘yalnızlaştırma politikası’ içerisine girdiğine dair eleştiriler paylaşılıyordu.
2020 yılında Yunanistan ve Fransa ile yaşanılan krizli söylemlerin yaşandığı, Mısır ile ilişkilerin bitme noktasına geldiği ve Suudi Arabistan ile yaşanılan boykot krizi gibi durumların açığa çıktığı ve Türkiye’nin sert bir tavır içinde olduğu belirtilen bir dönemin içinde değiliz.
Aksine bulunduğu konum, stratejik önemi ve kazançlarını arttıracağı yeni bir dış politika vizyonuna girdiğini anlıyoruz. Bu yeni denge politikasını, milli çıkarlar söz konusu olduğunda hakkından feragat etmek veya diğer ülkeler tarafından uygulanan baskılara karşı boyun eğmek değil aksine kendinden emin ve elindeki kuvvetin varlığını idrak edebilmiş devletlerin kurduğu bir politika sistemi olarak değerlendirebiliriz.
Ancak ertelendikçe unutulan , bazı güçlerce unutuldukça da öneminin giderek azalacağı düşünülen milli sorunlarımız hala çözüm beklemekte… Çözüm adımlarını atmak ve özellikle taviz vermeyeceğimiz konuların bu “dostluk” penceresi altında zaman zaman Yunanistan tarafından gündeme getirildiğini göz ardı etmemek gerekiyor.
Dün gerçekleşen Miçotakis ve Erdoğan görüşmesinde ise özellikle bu konuların gündeme gelmesi ve gereken hassasiyeti göstermek önemliydi. Ancak gündeme getirilen konular beklenenden çok daha farklı oldu.
Örneğin Yunanistan sürekli altı çizilen “dostluk” ilişkileri sürecinde Ege'de Deniz Parkı kuracağını ilan etti. Bununla birlikte Ege'de nüfuz alanını genişleterek karasularını 6 milin üzerine çıkarmayı hedefliyor. Bunun artık bir savaş nedeni olduğunu bilmeyen kalmamıştır sanırım. Miçotakis’in konuyla ilgili “Türkiye'nin tepkisine rağmen vazgeçmeyeceğiz” sözleri iki liderin görüşmesinde gündeme geldi mi ?
Ayrıca ABD’nin başta Doğu Akdeniz olmak üzere Türkiye açısından stratejik öneme sahip bölgelerde düzeni ve istikrarı bozmak üzerine yoğunlaştığını biliyoruz. Bu yönüyle resmen askeri üs cennetine çevirdiği Yunanistan’ı kışkırtma politikası ile kullandığının da farkındayız. Ülkemiz açısından en önemli milli konumuz olan “mavi vatan” ile ilgili atılacak adımlar Yunan başbakanı ile konuşuldu mu ? Veya özellikle Yunanistan ve batı tarafını rahatsız eden Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ara verdiği arama-sondaj çalışmalarını tekrar başlatmaya niyeti var mı ?
Yunanistan'ın askersizleştirilmiş statüdeki adaları silahlandırmasına ve uzun zamandır tahrik ederek adalarda askeri tatbikat yapmasına karşı misliyle cevap verilebileceği ve bu konudaki Türkiye’nin tereddütleri dile getirildi mi ?
Bu sorularla birlikte basın açıklamasını beklerken iki liderin ortak basın toplantısına Hamas tartışmasının damga vurduğunu gördük.
Miçotakis’in Hamas’a terör örgütü demesine tepki gösteren Erdoğan: “Hamas, işgal edilmiş topraklarını koruma altına alan bir direniş örgütüdür. 40 bini aşkın insanını kaybetmiş Hamas’a 'terör örgütü' dersek bu acımasız bir yaklaşım olur.“ diyerek haddini bildirdi.
Ayrıca sözlerine şöyle devam etti:
“Mutabık kalmadığımız bir konu var. Ben Hamas’ı terör örgütü olarak görmüyorum. Hamas’ı, 1947’de işgal edilen topraklarını ve kendi insanını koruma mücadelesi veren bir direniş örgütü olarak görüyorum. Adım adım Hamas’ı takip ediyorum.”
Bizler de takipteyiz. Özellikle savaşmadan Anadolu'ya doğru topraklarını genişleten Yunanistan’ın dostluk dönemi görüşmelerinin yapıldığı süreçte yapmış olduğu düşmanca adımlarını, Ege Deniz’indeki adalarımızı, Doğu Akdeniz’deki haklarımızı,Kıta sahanlığı, Karasuları, Hava sahası, EGAYDAAK, Silahlandırılmış adalar, Deniz yetki alanları ve egemenlik haklarımıza karşı atılan her adımın takipçisiyiz.
Tarihi ve ulusal sorunlar sorunlarımız öncelikli iken HAMAS’a verilen sıfat ile ilgilenmeyecek kadar bilinçliyiz.
Mutlu günler dilerim